Atatürk'e dair
Atatürk'ü de sırlara, şifrelere gömmek
“Türklerin Anayurdu Kayıp MU Kıtası mı?” Üst yazı: “Atatürk’ün ulaştığı şifreye göre Türklerin anayurdu Orta Asya değildi!” Alt yazı: “Atatürk hep, Türklerin tarih ve coğrafyasının Orta Asya ile sınırlı kalmadığına inandı. Kayıp MU efsanesi gerçekti.” İki sayfada bir afişcik: Ata’nın bedizi ( Ar.resim), “Türklerin ana yurdu MU.” Yazıdan tümceler: “Atatürk’ün Meksika’ya atadığı diplomat Tahsin Mayatepek’in ABD’li Albay J.Churchward’un o yıllarda yazdığı kitabından söz eden yazanağında( Fr. rapor) aktarma: (…) ‘İlk insanların Pasifik Denizi’nde bulunan ‘MU’ ve büyük kıtanın ikibin beşyüz sene evvel müthiş depremler ve patlamalar neticesinde 24 saatte 64 milyon nüfusu ile denize battığı (…), derin ve 50 sene süren incelemeler mahsulü malumata tesadüf ettim. Eski Türklerin ilk vatan ve kökleri, şimdiye kadar bildiğimiz üzere Orta Asya olmayıp (…) MU Kıtası olduğu ve Orta Asya’ya (…) MU Kıtası’ndan binlerce sene evvel gelip MU’daki yüksek kültür ve medeniyetlerini, dil ve dinlerini yaydıkları anlaşılıyor. Şimali Amerika yerlilerinin Amerika’ya yaydıkları anlaşılıyor. Şimali Amerika yerlilerinin Amerika’ya MU’dan gemilerle geldikleri anlaşılmaktadır. Görülebileceği gibi Atatürk, cumhuriyeti kurarken oluşturmayı amaçladığı ulus devletin fiziksel temellerini arayıp bulmuştu.”
Önce “MU”nun ne olduğunu -daha doğrusu ne olmadığını- anımsatalım: ABD’de kimi kişiler, dernekler, tarikatlar gerçek dışı bir acun tasarlar, bu tasarımın ürünlerini 250 milyonluk bir yığın içinde elverişli olanlara satarlar. Bu çok geniş bir pazardır… İşte MU da bu işleyimin ( Ar. Sanayi) en eski ürünlerinden biridir. Bu örnekte Büyük Okyanus’un üçte birini kaplayan anakara imgelenir. Bu anakarada görülmemiş düzeyde bir uygarlık vardır(!) vb. vb…
Yazıyı süsleyen bir de düzmece harita var, Churchward 1930 imzalı, sözde MU’da birbirine üçüz gibi benzeyen üç doğal liman(!) yer alıyor; gene buradan yola çıkanlar, a)Etiyopya’ya b)Basra Körfezi’ne, Kızıldeniz’e, c)Uygur ülkesi üzerinden Balkanlar’a, Bask ülkesine, Brötanya’ya, İrlanda’ya ulaşıyor. Doğal ki Uygurlardan onbinlerce yıl önce (-70 000’de). Çünkü saydığımız toplumlar gibi Uygurlar da MU torunları(!)
Oysa, sondaki dört ülkeye bir göz atalım: Bunların tümü Hint-Avrupa dilleri dışında kalan, sırasıyla Vinça’da Tartarya’da Altamira’daki yazıtlarla - Brötanya’da yazıt yok- , İrlanda’da Gaelce yazıtlar, Ön-Türkçe olarak dil bilginimiz sayın Kazım Mirşan’ca 35 yıldan bu yana çözülerek okunmuş; çok sayıda yapıtta yayımlanmış. İmdi, “yeryuvarı”nın en değerli, en eski uygarlık alanları günümüzden 75 yıl önce bir ABD’li albay tarafından ele geçiriliyor: Adam, sıraladığım ülkelerin, Uygurların Türk soylu olmalarına razı değil; bütün bunları ne yapıyor: Pasifik’ e bağlıyor.
Yukarıdaki dehşetengiz dayatmaları, bu yazı sınırlarının el verdiği ölçüde, bilim kişilerine de başvurarak inceleyelim:
“Orta Asya’da Kisilev ve Çernikov tarafından yapılan arkeolojik araştırmalar MÖ 2000’den daha önceki durumu, yani Türk anayurdunu tespitte daha kesin neticeler vermiştir. Buna göre Minusinks bölgesindeki Afanasyevo kültürü (MÖ 2500-1700) ile bilhassa aynı bölgedeki Andronovo kültürü ( MÖ 1700-1200)’nün temsilcileri olup, etraftaki dolikosefal ‘Akdeniz tip’lerinden farklı bulunan ‘brekisefal savaşçı beyaz ırk’ Türk soyunun proto-tipi idi ve Taş Devri’nin ilk çağlarından beri Altaylar-Sayan Dağları’nın güneybatı bölgesinde (aşağı yukarı Minusinsk-Tuva-Abakan Bozkırları) yaşamakta idi”.1
Demek ki bir Türk anayurdu var; bu yer Asya’nın tamda içi: “İç Asya”.
Bilindiği gibi (Pasifik) Büyük Okyanus’un -sözde MU Anakarası’nın yapay haritada çizildiği yerlerde- su derinliği 2000-6000 m. arasındadır. Demem, ortalama 4000 m.’dir.2 Öyle bir anakara düşünün ki büyüklüğü Avusturalya anakarasının büyüklüğünün iki katı olsun birde 24 saatte okyanusun dibine batsın. Avusturalya anakarasının alanı 7.7 milyon km2’dir, iki katı 15,4 milyon km2 eder. Sözde MU Anakarası’nın çökmesiyle 15,4 x4,2= 65 milyon km3 su bu boşluğa dolacaktır. Bunun anlamı: yeryuvarındaki tüm denizlerin 100’ler dolayında metre alçalması tüm iç denizlerin boşalması türünden “us dışı” bir yer/yaşam kırımıdır…Oysa hiçbir yerbilimci, okyanusbilimci, dirimbilimci ( Fr. biyolojist), coğrafyacı , böylesine bir alt-üst oluşturun, bilimsel yazıdan söz etmemiştir. Böyle bir neni kimseler duymamıştır.
Yazar, bundan üç çeyrek yıl önce, ABD’li bir albayın, “bir anakaranın(!) yok olmasını 24 saate sığdırmasına” gözü kapalı atlarken; lisede yerbilim derslerinde öğrendiğimiz, ünlü bilim kişisi A. Wegener’in kuramında bir bütünlük durumunda toplu bulunan anakaraların (Pangaea) ayrışma/oluşmalarının (Laurasia, Gondwana) 95-145, günümüzdeki konumlarına erişmelerinin 225 milyon yıl sürdüğünü biliriz. Yoksa yanlış mı biliriz?!
-2000’de Fransa’da Magdalenian, Azilian, Türkiye’de Karain (…) örneği mağara ekinlerinin bulunduğu, Braidwood’un yapıtında belirlenmektedir.3 K.Mirşan’ın bu, ayrıca beriki mağara ekinlerinde bulunan ilk yazıları okuduğunu da yukarıda aktarmıştık. Bu nasıl bir Türk uygarlığını “yok sayma” eylemidir ki bu uygarlık, imgesel bir yokülkeye ( Yun.ütopya) bağlanmaktadır.. bağırış-çağırış bir süreli yayınımızca?...
İmgesel mi imgesel kurgu bu denli de kalmaz. Günümüzden 2 bin 500 yıl önce bu sözde anakaradaki kişi sayısı 64 milyonmuş (!) Gene oysa, yeryuvarı kazıbilim, ekinsel( Fr. kültürel) tarihi yazınında Avrasya’nın uygar bölgelerinde yaşayan kişi sayısının çok düşük olduğu belirlenmiştir:
“(Urallardan batıda Mİ) -9000, en büyük nüfusa sahip olan Hint-Avrupalılar ve Afrika-Asyalılar için 50 bin rakamı makul bir tahmin olur. Nil-Sahra grupları ve Ural grupları muhtemelen 10 binden azdı.4”
Yazar, Atatürk’ün TBMM’de 1922 yılında yaptığı bir konuşmadan Nuh ile ilgili bölümceyi de yazıya eklemiş.
Atatürk’ün, Türklerin atası olarak Nuh Ögüs’ten (Ar. Peygamber) bir de oğlu Yafes’ten söz etmesine gelince, bu dinbilimsel bir yazıdan gelmektedir. Din kitaplarındaki bir söylemi aktarmasıdır. MU örneğinin sözde anakaralarla hiç mi hiç ilgisi yoktur.
İslam kaynaklarında ayrıntılı şekilde nakledilen İran menşeli Zend-Avesta rivayetleri ile, İsrail meşeli Tevrat rivayetlerinde “Türk” adı aranmış, Nuh’un torunu (Yafes’in oğlu) Türk de(…) “Türk” adını taşıyan ilk kavim gösterilmek istenmiştir’.5
Atatürk’ün bu kitapları getirmesi çok doğal, o yıllar da Tüm Türklük/Türkçe’ye ilişkin yabancı yayınlar getirtiyor, inceliyor, çevirtiyor6 yeryüzü Türkbilimcilerini, dilbilimcilerini çevresine topluyor, Dil Tarih Kurultayları düzenliyordu. O’nun bu benzeri olmayan çabalarını, sömürgecilerin tarih yıkıcı eylemleri ile yan yana koymak bu büyük ökeye ( Ar. dahi) olduğu denli, yeryuvarı uygarlığına en eski, en değerli katkılarda bulunmuş bir soyun benliğine yapılan dev ölçekte bir kötülüktür.
Yazının dayattığı, “Atatürk’ün Türklerin anayurdunun MU olduğu sonucuna nasıl vardığı; Atatürk’ün kurmayı amaçladığı devletin temellerini nasıl bulduğunu” öğrenmek istemez misiniz? Buyurun ilgili yapıttan7 bir örnekle inceleyelim:
“K. Bu ah diye okunan, anavatanın ( sözde MU Anakarası, Mİ) hiyaretik alfabesindeki ilk harftir. Bu, ayrıca hun diye okunan ‘bir’ sayısıdır. Anlamı: Krallar Kralı Kral Ahacı’yı içerecek biçimde genişletilmiştir.”
Atatürk, K simgesinin yanına bir x imi koymuş, ah ile hun sözcüklerinin altlarını çizmiş. Topu topu bu... Bir de üç beş “toprağa ışınlarını gönderen güneş” çizimi.. üzerlerine x imi koymuş. Bunlardan ne sonuçlar çıkmaz değil mi (?!)
İmdi, benim kitaplığımda bir Daniken kitabı olsa -ki yok- , onun satırlarını çizsem, yanlarına “dikkat” yazsam -ki hiçbir kitabımı çizmem,yanına yazmam-; yazar binlerce bilimsel kitap bulunan kitaplığıma birde Daniken’ e bakıp, “bu kişi Daniken’e inanmıştı.” diyebilir mi? Başka kişilerden, uluslardan sakındığımız kötülükleri, söz konusu Atatürk ve Türk ulusu olunca bol keseden savuranlar var içimizde, ne yazık ki.
Türklerin, anayurdu konusunda hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak denli keskin özdeksel (Ar. maddi) kanıtlarla varsıllaşmış kökleri, bilim acunu başta, tüm yeryüzünce bilinirken; 30’lu yıllarda ABD’li albaylarca yazılmış “aldatmaca” tarih sayıklamalarına hiç mi hiç gereksinme yoktur. Ne ki, bugünde kimi ‘Pasifiksel’ çevreler, onların uzantıları, tarihi saptırmak, vatandaşların bilinçlerini yok etmek için, olağan üstü dizgeli ( Fr. sistem) dört dörtlük takiyyeleri, hileleri, gizli-açık düzenleri uygulamaya koyarken; adı geçen yayın, ulusumuza hizmet etmediği bu yazıyı, kuşe kağıtlı, 114 sayfalı, bütünü alacalı, bir bardak su ederine (Ar. Fiyat) satılan (!) bir basın örneği olarak yurda salmaktadır. “Bilimsel yöntemi, bilimsel bilgi, ulusal kimliği, yurt sevgisi, yurttaşlık bilinci, egemen bir azınlıkça köreltilmeye yeltenilen bir topluma da böylesi yazılar yakışır.” dediğinizi duyar gibi oluyorum…
Böylelikle, kimi basınımız ne yapıyor görüyoruz: Churchwardların değirmenine su taşıyor; dahası, “Yaşamda en gerçek kılavuz bilimdir.” demiş bir Atatürk’ü bu kirli oyunun içine katmakta bir sakınca görmüyor.
ADD’ye, benzeri kuruluşlara, kamusallık (Os. Cumhuriyet) bilim çevrelerine, basın özdenetim kurumlarına (…) çok önemli görevler düşüyor. Öz kimliğimizin yıkımına yol açacak bir tutum, düşünce düşünce özgürlüğüne giren bir edim türü olmasa gerek; dahası, yarım yüzyılı aşkın bir süre giderek patlayan bir biçimde yayılmacı sömürgelerin eylem alanı yapılmış bir Türkiye’de…